Suriye de de iç savaşın başladığı 2011 yılın dan beri uygulanan yanlış politikaların soncun da haftalardır yapılan hazırlıkların, ardından başlatılan Afrin operasyonu ile ülke olarak OHAL’den savaş haline geçmiş sonuçları öngörülemez bir kaosa sürükleniyoruz
Suriye iç savaşından kaçan bir milyon sivilin sığındığı kente bombaların yağdırıldığı operasyon iktidar ve medyası tarafından bir zafer havasında kutlanıyor bu ülkemiz de milliyetçiliği ve düşmanlığı körüklemektedir.
Bilindiği üzere yıllar önce ABD yüz binlerce sivilin hayatına mal olan Irak operasyonunu “Irak’ı özgürleştirme harekatı” olarak göstermişti. Bugün ise barışın simgesi olan zeytin dalı Suriye halkları arasında düşmanlığı körüklemekten, Türkiye’yi bölgesel savaş batağının ortasına doğru sürüklemekten başka bir şeye yaramayacak olan bir savaş operasyonu ile kirletilmek isteniyor.
Ülkeyi OHAL olmadan yönetemeyeceğini bilen siyasal iktidar savaş politikalarından medet ummaktadır. Emekçileri, halkı her geçen gün daha fazla açlığa ve sefalete sürükleyen, temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldıran OHAL’e karşı artan tepkiler ‘milli güvenlik’ meselesi olarak gösterilen operasyonla bastırılmak istenmektedir. 2019 seçimlerinde tek adama dayalı baskıcı rejim konusunda siyasal iktidar, demokrasi, barış ve insanca yaşamayı savunan herkesi daha fazla baskı altına almayı hedeflemektedir.
AKP’nin ‘milli güvenlik’ meselesi olarak gösterdiği operasyonun arkasında saf tutmaya zorlanan toplum, şovenizmin, militarizmin körüklendiği bir ortamda temel sorunlarını göremez, konuşamaz hale getirilmek istenmektedir. Bunun için ülkesinde ve bölgesinde daha fazla kan, acı ve gözyaşı istemeyen, yurtta ve dünyada barış isteyenleri hedef alan tehditlerin ise ardı arkası kesilmiyor. Altıncı kez uzatılan OHAL ve “terörle mücadele” adı altında iktidar yandaşlarına getirilen yargı muafiyeti demokrasi ve barış isteyen tüm kesimlere karşı tehdit olarak kullanılmaktadır. Kısacası siyasal iktidar Afrin operasyonunu ülkenin bekası için değil, kendi bekası için zorunlu görmektedir.
Geçmişten bu yana emekçiler ve ezilen halklar savaşa karşı barışı savunurken, sömürüyü ve savaşı varlıklarının temeli olarak gören emperyalistler kan dökmekten vazgeçmemiştir. Gözleri petrolün siyahı, doların yeşilinden başka bir şey görmeyenler dünyayı kana bulayan, halkları birbirinin düşmanı haline getiren savaş politikalarını her dönem sürdürmüştür.
Bugün de aynı tablo ile karşı karşıyayız. Etnik ve dini farklılıkların, bir zenginlik değil, bir çatışma nedeni haline getirilmesi üzerine kurulu emperyalist hegemonya projelerinin sonucu olarak, Suriye ve Irak başta olmak üzere halkların bugünleri, gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok edilmek istenmektedir.
Bu savaş bizim savaşımız değildir!
Bölge halklarına gerçekten zeytin dalı uzatmanın, barışa ve demokrasiye dayalı çözümler üretmenin koşulları varken ülkeyi emperyalist planların bir parçası haline getiren bu savaş bizim savaşımız değildir.
Bu nedenle bugün barışa dair tüm çabalar, eylemler yaşamsaldır. Halkları düşmanlaştıran bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi çıkmaz bir felakete sürükleyecektir.
AKAN KAN VE GÖZYAŞLARINI DURDURMANIN TEK ÇARESİ, BU SAVAŞI DERHAL DURDURMAKTIR!
KESK olarak KİMSENİN ÖLMESİNİ İSTEMİYORUZ!
Çünkü biz SAVAŞIN DEĞİL, BARIŞIN TARAFINDAYIZ!