Geçen gün genç bir evladımız emaneti sahibine teslim etti.
Genç yaşta rahmetli Fatih evladımızı toprağa verdik, dünya ise dışarıda kaldı.
Biraz bazen düşünüyorum; neyi derseniz ölümü..?
Benim çocukluk yıllarımda ölüm bizim hemen yanımızda idi; ölüm hayatımızın sanki arka sokağıydı.
Tabir caizse ölüler ile diriler arası bu kadar açık değildi..
Ölüm ailemizin bir ferdi gibiydi.
**
Tekrar çocukluk yıllarına dönersek ölüm bize göre yaşlı amca ve teyzelere uğrardı.
O yaşlı amca ve teyzeler köyde mahallede büyüklerimizin ağzı ile yatağa düşerlerdi.
Bu esnada konu komşu gelir hal hatır sorar, daha sonra ise evden hastanın yanından ayrılırken ise,Ölüm kalım var; tuz ekmeğimiz var yinede benim hakkım helal olsun sende hakkını helal et derlerdi.
Yani ölüm hali yaklaşan yatağa düşmüş kişi ve kişilerle helalleşilirdi.
**
Birkaç gün sonra ise köyde mahallede sela verilir, Dinleyin bakalım dışarıda kim vefat etmiş denirdi küçük çocuklara.
Ama hoca selaya başladığı zaman ise hemen köyün en yaşlısı amca veya teyze yani helalleşilen kişiler gelirdi vatandaşın aklına. Sonuçta öyle olurdu.
**
Ama şimdi nasıl;
Ölüm o hale geldi ki; şimdi ölmüyor ex oluyor. Yani arabaların pert olması gibi bir şey ..
Şimdi tıp çok ilerledi, artık evde değil hastanelerde ölüyoruz..
**
Bir Fatih’imiz vardı. Onu; annesinin ve babasının köyünde görev yaptığım yıllarda tanımıştım.
Çok küçük yaşlardan beri rahatsızdı. Karaciğerinde sorun vardı.
Bir süre önce Çukurova Üniversitesinde Balcalı Hastanesinde Karaciğer nakli olmuş, vücut onu dışarı atmış ve tekrar nakil için Antalya’ya Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde tedavi için gitmiş ve orada yatıyordu.
Ve sonunda şehrinden uzak Antalya ilinde sabaha karşı vefat ediyor.
Daha 25 yaşındaydı, hayalleri vardı, eşi olmayan annesine, evde bulunan kız kardeşine bakacaktı. Yani bir çok hayal ve düşüncesi gerçek olmadı.
Bir seher vakti uzak ellerde hısım akrabasının olmadığı , yoğun bakım ünitesinin önünde annesi ve kız kardeşi beklerken seher vakti bu dünyadan ayrıldı Fatih’imiz (Mekanı Cennet olsun)
**
Fatih’e geçmiş olsun ziyareti için biz de Cumartesi geç saatlerde Antalya’ya vardık. Halam oğlu Hamdi hastaneye götürdü. Anne kız hastane yoğun bakım Ünitesinin kapısında iyi bir haber bekliyorlardı, saat 00.01 gelince ısrar ettik gelin bizimle beraber dediysek de anne, kız razı olmadılar. Haklı idiler hastanın durumu tıbben iyi değildi. Ve anne, kızın cevabı biz sözleştik bu gece burada sabahlayacağız, Biz oradan ayrıldık. Seher Vakti saat 00.05 civarı bir telefon geldi, o saatte gelen telefon ne olabilirdi, Fatih daha 25 yaşında vefat etmişti.
**
Fatih’in amcası ile hastaneye vardık, anne kız kardeş gurbet ilde birbirine sarılmış ağlıyorlardı.
Teselli etmeye çalıştık ama zordu teselli etmek. Sonra cenazeyi buradan Adana’ya nasıl götüreceğiz telaşı başladı.
Vakit erkendi sabah ezanları okunmamıştı daha önceden tanıştığım Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Sayın Ümit Uysal geldi aklıma, Seher vakti olduğunu bile düşünmeden aradım telefonu.
Telefon çaldı açan yoktu.olabilirdi, uyku saatiydi. Biz böyle düşünürken telefonum çaldı..
Çalan telefon Başkan Uysal’ındı ve karşı taraftan bir bayan sesi buyurun Mehmet bey ben Başkanın özel kalem müdiresi Zeynep olayı anlattık böyle bir müşkilatımız var.
Kısaca o dakikadan sonra ilgi ve alaka başladı ve Fatih’imizin cenazesi Adana’ya ulaştı.
**
Burada yüreğinde insan sevgisi olan , gerekli alt yapıyı yapan ve gecenin o saatinde en hızlı ve verimli şekilde hizmet veren ekibin başkanı Sayın Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal başta olmak üzere, Özel Kalem Müdiresi Sayın Zeynep Çalışkan ve diğer tüm emeği geçenlere Merhum Yetim Fatih adına en kalbi teşekkürlerimi sunarım.
Hani Yunus Emre ne diyor; “Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldik”
Gönül yapanlara selam olsun,Fatih’im seninde mekanın cennet olsun.
Selam ve dua ile..
(Mehmet Özler yazdı)