türk porno Eskiden Milliyetçi işadamlarımız vardı » Özler Haber Özler Haber
Ana Sayfa Manşet, Politika 1 Temmuz 2017 846 Görüntüleme

Eskiden Milliyetçi işadamlarımız vardı

En çok toprak kaybeden Serdar-ı Hakan

Evet, eskiden kendini açık açık “Milliyetçi” olarak ilan eden sanayici ve işadamlarımız vardı.. Toplumun her kesiminide ya “Ülkücü” ya “Milliyetçi” adıyla örgütlenen Türk Milliyetkçilerinin, toplumun diğer katmanları gibi sanayici ve işadamları arasında da örgütlü gücü bulunuyordu..

Ülkü Ocakları ya de Ülkücü Gençlik Dernekleri gibi toplumun çok iyi bildiği yapılarla Ülkücüler Teşkilatı, Genç Ülkücüler Teşkilatı (GÜT), Büyük Ülkü Dernekleri gibi dernekler gençliğimizi Türk düşüncesi üzerinde yoğuruyordu.. Ülkücü Hanımlar Derneği, Ülkücü Köylüler Derneği, Ülkücü Öğretmenler Birliği, Ülkücü Teknik Adamlar Derneği, Ülkücü Gazeteciler Derneği, Ülkücü İşçiler Derneği, Ülkücü Esnaflar Derneği, Ülkücü Memurlar Derneği gibi dernekler de toplumun bütün kesimlerine hitap eden yapılardı..

Ve, bunların yanında bir de Milliyetçi İşçi Sendikaları Konferedasyonu (MİSK) ve ona bağlı “Türk” adıyla başlayan işçi sendikalarımız vardı…

İşçiler gibi işveren, tüccar ve sanayicilerimiz de “Milliyetçi” adıyla biraraya gelmişlerdi: Milliyetçi Sanayici ve İşadamları Derneği… Yani MİSİAD… Yanılmıyorsam, 2014 yılında yeniden kurulmuştu… Şimdilerde MİSİAD adıyla bir dernek daha varmış..

Adana şubesinin açılışı için mail adresime gönderdikleri davetiyeyle haberim oldu bu derneğimizden.. Kısa adı, Milliyetçi Sanayici ve İşadamları Derneği ile aynı.. Lakin, açılımı biraz farklı.. Bu MİSİAD’ın uzun adı, Memleketçi Sanayici ve İşadamları Derneği…

Biraz araştırınca, yasal zorunluluktan Milliyetçi yerine Memleketçi adını aldıklarını gördüm.. Miliyetçiliğin adından bile korkan siyasi iktidarın, “Milliyetçi” sözcüğünün dernek ve vakıflarda kullanılmanı tamamiyle yasaklaması nedeniyle, zaruri olarak Miliyetçi yerine Memleketçi adını almışlar.. en kısa zamanda “Mililyetçi”liğin üstündeki tüm yasakların, zincirlerin kırılması temennisiyle, MİSİAD’a milliyetçi mücadelesinde başarılar diliyorum…

***

En çok toprak kaybeden Serdar-ı Hakan

Tüm siyasi hesaplarını yalan ve iftira üzerine kuran Neo-Osmanlıclılar’ın en çok hayran oldukları zat-ı şahaneleri 2. Abdulhamit’tir.. Yere göğe koyamıyorlar..

Hatta bazılarındaki hayranlık, teşbihte hata olmasın “tapınma” boyutuna geliyor.. Peki kim bu Abdulhamit.?… Yıldız Sarayı’nda binlerce korumayla oturan bir padişah..

Zehirlenme korkusuyla 600’ün üzerinde mutfak çalışanı bulunduran, yemekleri önce mutlaka mutfak görevlilerine tattıran bir padişah…

Ölüm korkusuyla binlerce istihbaratçı çalıştıran, buluttan nem kapan, cuma günkü saltanat gösterilerinde halkı 2 kilometre öteden selamlayacak kadar tebaasından korkan bir padişah… Yetki verdiği kardeşinin İstanbul’u soyup soğana çevirmesine göz yuman, ancak Alman Elçiliğinin mallarına el koyunca savaşı göze alamadığı için İstanbul’dan sürgüne gönderen bir ağabey…

Abdulhamit hayranlarının sır gibi sakladığı, asla konuşmadıkları ve gündeme gelmesinden rahatsız oldukları şey ise, Neo-Osmanlılar’ın özlem duyduğu Osmanlı Devletinin, en çok topraklarını 2. Abdulhamt döneminde kaybetmesidir..

Günümüzde allanıp pullanan Sultan Abdulhamit’in 33 yıllık saltanatı döneminde, Yıldız Sarayı’nda ölüm korkusuyla yönettiği Osmanlı; Tunus, Mısır, Kıbrıs, Girit, Sırbistan, Karadağ ve Romanya olmak üzere tamı tamına 1 milyon 592 bin 806 kilometre toprak kaybetti.. Abdulhamit’in kaybettiği Osmanlı toprağı, Neo-Osmanlılar’ın sevmediği bugünkü Türkiye’nin iki katından fazla…

13 eşiyle Yıldız Sarayı’nda yaşayan Abdulhamit, Osmanlı’nın gelirlerini Avrupa ülkelerine peşkeş çeken Duyun-u Umumiye’nin de kurucusu..

O Düyun-u Umumiye ile, Türk halkının gelirleri, Abdulhamit’in saltanatının devamı uğruna aldığı kredilerin karşılığında Avrupalılaların cebine hortumlanmıştı…

Kurduğu Hamide Alayları ile sadece Ermenileri değil Türkmen aşiretlerini de büyük baskı altına almıştı..

Binlerce Türkmen, Abdulhamit’in tamamen etnik bir yapı üzerine oluşturduğu Hamide Alayları tarafından katledilmiş, yerlerinden yurtlarından olmuşlardı..

Bugün, o Türkmen aşiretlerin bazı çocuklarının Abdulhamit hayranı olmaları ve kendi aşiretlerini katleden sultanın mensubu olduğu aşiretin bayrağını ellerine alıp sallamaları trajikomik bir durumdur.. Şahsen, bir yörük çocuğu olarak, bazı yörüklerin bu Abdulhaümit sevdasını ve Osmanlı ve Kayı bayrağı aşkını bir türlü anlayamadım…

Osmanlı’ın en çok toprak kaybeden, halkını Yıldız istihbarat mensuplarıyla hayattan yıldıran, kardeşinin İstanbul’u haraca kesmesine göz yuman, Düyun-u Umumiye’yi Türk halkının başına bela eden, Hamide Alayları gibi Türkmenlere baskı için silahlı yapılar oluşturan Abdulhamit’in iyi yaptıkları yok muydu?.. Elbette vardı.. İmar , bayındırlık ve eğitim konularında büyük işlere imza atmıştı..

Bugün hortlatılmak istenen molla, medrese eğitimlerine karşı modern eğitim kurumları oluşturmuştu.. Çağdaş eğitim verecek ilkokullar, rüştiyeler, idadiler kuruyordu..

Fen bilimleri derslerini arttırıyordu.. Arap abecesinin yetersizliğini gördüğü için yeni abece arayışları başlatmıştı.. Ermeni ve Latin abecesi ile Türkçe yapıtlar verilmesini ön ayak olmuştu…

Bugün bir çok kentin meydanında Osmanlı yapıtları olarak karşımıza çıkan saat kulelerinin çoğunluğunu Abdulhamit yaptırmıştı… Yani, Abdulhamit, her insan gibi hataları ve sevapları; doğruları ve yanlışları olan bir insandı..

Onu toprak kaybetmeyen, savaş kazanan Serdar’ı Hakan görüp methiyeler düzmenin de anlamı yok.. Yermenin de..

Eğrisiyle doğrusuyla kabul edebilirsek, işte o zaman Abdulhamit’i gerçek yerine oturtmuş oluruz… Neo Osmanlılar unutmasın ki, yükselme döneminden sonra Osmanlı sultanlarından bir kahraman çıkarmak mümkün değil..

Karışlarına bir kahraman bir idol değil; hep, yenilgi üzerine yenilgi alan, evham üzerine hem kendi, hem halkının hayatını karartan, halkın korkan tipler çıkacaktır…

***

Asfaltta yumurta dönemi başladı

Adana’da cehenem sıcakları başladı..

Artık biz mi cehennem sıcağı yaşıyoruz, cehennem mi Adana sıcağı yaşıyor orası bilemem ama, güneşe ateş açma, asfaltta yumurta pişirme dönemi fiilen başladı….

Sis siz olun, güneşe ateş açma yerine, asfaltta yumurta peşirme keyfini yaşamaya bakın.. Hem, böylece güneşe inat, sıcağı faydalı bir yşekilde kullanmış olursunuz..

Ahalinin, beleş yumurta kaynattığını, omletk yaptığını, hatta aramızdan bazılarının acılı kesap pişiridğini gören güneşin, kışkançlıktan sıcakları azalttığını da görebiliriz… Hükümetin, zırp pırt doğalgazdı, lpg’ydi, tüpgazdı zam yaptığı bir zamanda, güneşin gönderdiği sıcakla yumurta haşlamak, omlet pişirmek, sucuk kızartmak ve acılı 1,5 Adana yapmak ayrı bir keyif olur…

Beleşten kayır doyurmuş, mutfaktaki tüpgaz bitmemiş, para da cebimizde kalmış olur.. Güneş de kıskançlık derdine yansın…

***

Adana’da deve kervanları

Adana’dan bir zamanlar deve kervanları geçerdi.. Yörükler, develerle, ocadan yaylalara, Toroslara göçerlerdi.. Öyle miladdan öncelerinden bahsetmiyorum..

60’lı, 70’li yıllarda yörük göçlerini görme şansımız olurdu..

Bugün araçların milimetre milimetre ilerleyebildiği Abidinpaşa Caddesi, Yörüklerin develi göçlerinin güzergahlarından birisiydi..

Abidinpaşa’dan geçen deve kervanı, kentin küzeyine ilerlerdi.. o günlerin deve kervanlarının anısı hala Mahfesığmaz mahallemizde ad olarak yaşıyor..

Mahfesığmaz, deve geçemez a9nlamına gelen bir sözcük.. Daracık, iki tarafında dikenli ağaçların bulunduğu yollardan develerin güçlükle ilerlemesinin hatırası olarak günümüzde yaşıyor.

(Ömer Alpdoğan)

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.