“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, “Birleşmiş Milletler tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 10 Aralık Gününü İnsan Hakları Günü olarak ilan etmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan acıların bir daha yaşanmaması için yola çıkan ulusların ve onların liderlerinin ana hedefi bu acıların dünya üzerinde bir daha yaşanmasını engellemekti. Bu, Birleşmiş Milletlerin Kuruluş Bildirgesinin de ana amaçlarından biriydi. Amaç, siyasal amaçlarını gerçekleştirmede hiç bir engel tanımayan, her türlü yasal ve siyasal engeli şiddet ve zor kullanarak aşmayı meşru gören saldırganları durduracak bir mekanizmaya duyulan ihtiyacı gidermekti. Bunun için de önce 1945’te Birleşmiş Milletler kuruldu, 10 Aralık 1948’de de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edildi. Bu bildirgeyi kabul edenler, insani değerlerin korunması için güçlü bir irade beyanını ortaya koydular. İnsan Hakları İhlallerine birlikte karşı koymayı, insanlığın ortak değerlerini birlikte koruma iradesini açık bir biçimde seslendirdiler. Evrensel Bildirge İnsan Hakları Tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur.
Bu tarihi gelişmeye karşın, aradan geçen 69 yıla rağmen İnsan Hakları sorunları maalesef bugün de dünyanın önemli sorunları arasında yer almayı sürdürmektedir. Gerek insan onurunu korumakla sorumlu uluslararası kuruluşlar, gerekse her fırsatta söylemleriyle demokrasi ve insan hakları konusunda öncü oldukları mesajını vermeye çalışan batılı ülkelerin, temel insan haklarının bile yok sayıldığı bölgelerde ve savaş koşullarında, insan ve insanlığa karşı sorumluluklarını yerine getirme konusunda söylemlerine uygun bir imtihan vermedikleri görülmektedir.
Gerek Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda gerekse Evrensel Bildirgenin kabul edilişinde öncü ve kurucu ülkelerden biri olarak yer alan ülkemiz, tarihsel kültürüne uygun bir biçimde insan onurunu hayatın ve var olmanın vazgeçilmez bir değeri saymış, buna uygun olarak da İnsan Haklarının yok sayıldığı ve savaş koşullarında yaşamanın imkânsızlaştığı bölgelerden gelen insanlara kapısını ve kucağını sonuna kadar açmıştır. Bu çerçevede Türkiye, köken, inanç, dil ve mezhep ayrımı gözetmeksizin üç milyonu aşkın insana yardım elini uzatarak tüm mazlumların ve mağdurların yanında olduğunu göstermiştir.
Bunun yanında, ülkemiz son yıllarda gerçekleştirdiği reformlar ile hem devlet-vatandaş ilişkilerinde büyük bir değerler dizisi değişikliğine gitmiş hem de mevzuatımızda yaptığı düzenlemeler ile “Kamu Denetçiliği ve İnsan Hakları Kurumu” gibi kurumları tesis ederek, insan haklarının korunmasında çok önemli adımları atmıştır. En son yürürlüğe giren Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu ile bu kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelik ile insan onurunu temel alarak, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi, işkence ve kötü muameleyle etkin olarak mücadele etmek ve bu konuda ulusal önleme mekanizması görevini yerine getirmek üzere Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun faaliyete geçirilmesini sağlamıştır.
Ülkemiz bugüne kadar geleneksel kültürümüzde yer alan insana sevgi, saygı, özgür düşünme, yardımlaşma ve paylaşma hasletleri yanında anayasal haklardan yararlanma ve anayasal kurumları sonuna kadar işletme kararlılığı ile insan haklarına ve demokrasinin temel kurum ve kurallarına sadakatle bağlı olduğunu göstermiştir.
Bu duygu ve tespitler ışığında, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyor, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan hususların daima göz önünde bulundurulmasını diliyorum.
