YENİDEN DİRİLİŞE HAYKIRIŞ!
Yıllarca bu ülkenin, Cennet yurdumun, milli ve manevi değerlerini göz ardı ederek, din denince, maneviyat denince Gayri Müslim dinlere zerre kadar bir sıkıntı yaşatılmaması, ancak Müslümanların ise sırf inancından dolayı nice istibdatlara, zorbalıklara, sıkıntılara hatta işkencelere maruz kaldığı zamanlar yaşadık. Nihayetinde yer yer/zaman zaman geçici iktidarlar meydana gelse de, yetersiz güçten bazen de Müslümanların dağınıklığından dolayı bu dönemlerde dahi Müslümanlar çeşit çeşit sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Bedel ödediler. Geldiğimiz noktada 18 yıl önce kurulan ve ilk defa Dindarların geçmişten ders alarak bir araya geldiği ve neredeyse bir bütün olarak desteklediği AK Parti döneminde bir nebze olsun rahat nefes alındı. Hiç şüphesiz dindarları bir araya getiren ve bilinçlendiren zaman içinde çektikleri sıkıntılar, mağduriyetler, mazlumiyetlerdir.
1. İktidar olduk fakat muktedir olamadık
İktidar olmakla muktedir olmak arasında belki de en belirgin dönemi yaşıyoruz. 18 yıldır Dindarların iktidarında gerek teknoloji, gerek sanayi, savunma, ulaşım gibi konularda Türkiye çağ atladı. Fakat maddi zenginlik beraberinde manevi yoksulluğu getirdi.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat değindiği gibi “eğitim ve kültür” de maalesef yol kat edemedik. Bu yüzden eğitim ve kültürde yol kat edilmediği sürece, istediği kadar maddi gelişmeler, kalkınmalar olsun, toplumsal huzurun sağlanması asla mümkün olmayacaktır.
2. Dertli/Dava Ehli Kurucular bertaraf edildi. AKP’liler Ak Partililerin yerini aldı.
Yıllarca ezilen, hor görülen, bedel ödeyen dertli insanların bir araya gelerek kurmuş olduğu parti, zamanla gerek bu mütevazı kadronun makamdan çok hizmet derdinden dolayı makamdan geri durması, gerekse hazıra konmak derdinde olan menfaatçi grubun hırsı zamanla bir dönüşüme sebep oldu. İlk 2 dönem bu mütevazı kadroyla birçok alanda çok ciddi atılımlar yapıldı. Kanun değişiklikleri yapıldı. Dert sahibi bu insanlar, ülkeyi belli bir noktaya kadar getirdi ki, bu Türkiye tarihinde bir devrim niteliğinde gelişme idi. Bugün gelinen noktada özellikle “mental yorgunluk” adı altında yıllarını bu davaya veren, nice bedel ödeyen insanlar bertaraf edildi. Menfaat grubundan birçoğu ise tekrar atandı. İşte yıkılış tam da buradan başladı. Elbette şu an başta olan herkes çıkarcı, menfaatçidir demiyoruz. Ancak şu konuda da uyarmak zorundayız. Toplumsal sahada camia artık kendini yönetimde göremiyor ve yönetimi de kendinden görmüyor. Bütün eleştirilere rağmen, bir dönüşüm sağlanmazsa geri dönüşü olmayan bir yola giriliyor. Tam da burada bir tavsiyem şudur ki, bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından hiçbir il başkanlığı fikri dahi alınmadan gerek milletvekili, gerekse belediye adaylarına yönelik hazır liste sunmak yerine, açık uçlu sorularla “il yönetiminde kimleri görmek istersiniz, il başkanı olarak kimi görmek istersiniz, milletvekili olarak kimleri görmek istersiniz?” gibi direk merkezden yapılacak bir çalışmayla ve özellikle çıkacak listeye de sadakat göstermek şartıyla bir çalışma yapılmalıdır. Nitekim bugün görüyoruz ki, halk sürekli bir uzaklaşma yoluna giriyor. İstediği kadar sorun görülmezden gelsin veya yanlış yöntemlerle çözüme odaklanılsın, bu çözülme mümkün değil engellenemez.
3.Yeni parti çözüm değil, sadece zayıflatır, Hakikatta İttihad edelim
Her ne kadar toparlamak çok zor olsa da, ancak yukarıda sunulan çözümler ve bütün zorluklar göze alınarak bu davanın gerçek sahiplerinin makamlara getirilmesi ile ve halkın beklentilerini ön plana çıkararak ilk 2 dönem ruhu tekrar canlandırılarak bir dönüş sağlanabilir. Nitekim gerek itibarsızlaştırılan gerekse bir şekilde uzaklaştırılan, fakat halkın vicdanında yeri olan insanlar tekrar davet edilmeli ve istişare ruhu ile zedelenen itibar tekrar kazandırılmalıdır. Nitekim yeni kurulacak partiler, neticede dindarların oylarına böleceği için, malum cenahın başa gelmesinden başka bir işe yaramayacaktır.
Her kim gelirse gelsin, ayrılıklar zayıflığa ve bu da zamanla sistemsel değişiklik sonucu koalisyonlara bu da şimdiye kadar elde edilen kazanımların heba edilmesine sebebiyet verebilir. Nitekim darbeler genelde zayıf yönetimli, koalisyon ülkelerinde meydana gelmiştir. Bu anlamda başkanlık sistemi halka indirgenip devam ettirilmelidir.
4. Ümmete mal olmuş değerlere bir el tarafından operasyonlar çekildi.
Ümmetin kalbinde yer edinmiş muhakkik ve müdakkik, ihlaslı ve gayretli âlimler, çeşitli bahanelerle ya görevlerinden alınıyor ya da itibarsızlaştırma operasyonuna uğruyor. Bu da toplum nezdinde ciddi tepkilere neden oldu. İhsan Şenocak, Nurettin Yıldız gibi âlimlerin uğradığı muameleler, toplum vicdanında yaralar açıp “kendi çocuklarımızı harcamaya başladık” algısı oluşturmaya başladı.
Tabî, burada bir özeleştiri yapmakta da fayda var. Kanaat önderlerimiz, vakıf, tarikat ve cemaatler her ne kadar ticaret ve siyasete müdahil olması taraftarı değilsek de, yeri geldiğinde gerekli uyarıları yapmalı ve tavsiyelerde bulunmalıdır. Onlar elini bütünüyle çektiğinde, ortam menfaatçilere, ehil olmayanlara kalıyor. Dost acı söylese de, dostun kulağına acı gelse de, dost dostun kötülüğünü istemez. Nitekim biz de dostuz.
5. Diğer camialara yaranacağım derken kendi tabanını kaybetti.
Abbasi Devleti’nin kurucuları arasında yer alan Ebu Müslim Horasani’ye bir gün Emevi Devleti’nin nasıl yıkıldığını sorduklarında demiş ki, “Onlar dostlarının dostluklarından Emin olduğu için dostlarını uzak tuttular, düşmanlarının dostluğunu kazanabilmek için düşmanlarını yakın tuttular. Uzaklaştırılan dost, dost kalmadı. Yakınlaştırılan düşman ise asla dost olmadı. Her ikisi de düşman safında birleşince yıkılmaları kaçınılmaz oldu.”
Ve maalesef bugün toplum nezdinde bu sahne zihinlerde canlanıyor. Nitekim seçimlerde nice dost gönüller ihmal edilip, destek mümkün olmayan şahıslar, gruplar ziyaret edildi.
Tekrar dosta dönme zamanı geldi diye düşünüyorum.
Tepki çeken olaylar zarar veriyor.
Bazı örnekler;
1. Turizm Bakanlığı’nda gezi olayları destekçisi
Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Başkanlığına Nalan Apa atanıyor. Bu şahıs bizzat Dışişleri Bakanı Mevlüt çavuşoğlu’na “yalancı yüzsüz” şerefsiz” diyebilecek kadar düşmanlık taslayan biri.
2. Aile Bakanlığı Aileyi yıkan en büyük kurum gibi çalışıyor
Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı, Sıla adlı şarkıcıya gayri meşru ilişki yaşadığı Ahmet Kural’dan şiddet gördü diye ararken, geçmiş olsun dileklerini sunarken, yıllardır erken evlilik kurbanı ve birbirini severek evlenen kadınların kocaları hapse atılması, dolayısıyla kadınların kocasız kalması, çocuklarının babasız kalması ve ailenin darmadağın olup nice travmalar yaşamasına sessiz kalmaktadır. Feminist kadınları memnun etmek için olağanüstü gayret sarf edilirken, dindar Müslüman kadınların isteklerini, sıkıntılarını görmezden gelmektedir.
3. Milli Eğitimde guhafazakarlar görevden alınıyor
Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Ziya Selçuk, Milli Eğitim Bakanı olur olmaz, yavaş yavaş, sessiz sedasız bir şekilde muhafazakâr camianın yetiştirdiği daire başkanları ve genel müdürleri tek tek görevden almaya başladı. En son Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alparslan Durmuş’u görevden alıp, yerine ise hacca gitti, bıyık bıraktı, üniversite kampüsüne cami yaptırdı diye üniversite rektörüne hakaret edecek derecede olan Prof. Dr. Burhanettin Dönmez’i getirdi. Dini eğitimi içine sindiremeyen Burhanettin Dönmez, muhafazakâr camiada ciddi tepkilere sebep oldu. Burada not düşülmesi gereken en önemli noktalardan biri, kısa vadede Batının pragmatik, materyalist ve pozitivist felsefe endeksli eğitimi kısa vadede belki birkaç net artırır, birkaç tam puan aldırır fakat köklerinden kopmuş, mefkuresi olmayan ve batının fıtratımıza aykırı eğitim modeli altında ezik, tükenmiş ve kültürüne yabancı; ilim olsa dahi, irfan ve hikmetten kopuk bir nesil yetişecektir. Kısacası uzun süreçte zarar verecektir. Bunun belki de en somut göstergesi, Ak Parti ile yetişen birinci neslin yitirilmesi yani kendinden uzaklaşmasıdır. Dindar nesil sola kaydı denebilir. Şimdi ikinci nesilde kayba aday!!
4. Feto olaylarında kurunun yanında çok yaş yakıldı
Bir başka travma ise Feto olaylarında hukukta oluşturulan zafiyet sonucu, başka cemaatlere tabi olduğu halde görevden alınan, ihraç edilen, açığa alınan bireylerin toplum nezdinde çok ciddi vicdan problemine sebep olduğudur. Nitekim yerelde söz konusu şahıslar Feto ile alakası olmayan fakat muhafazakâr dindar olan bu şahısların Feto ile irtibatları olmaması sebebiyle, nice sıkıntılara maruz bırakılması, yerel toplumun hükümete karşı ciddi güven kaybına sebep olduğu aşikârdır. Şunu da itiraf etmek gerekir ki ikiyüzlü olarak çalışan Feto örgütünü çözmek çok kolay değildir. Fakat olması gerekenden fazla zafiyet gösterildi. Bir nevi Feto’cular Feto’cu olmayana operasyon çekti ve sağlam dişler söküldü. Çürük dişler zarar vermeye devam etti.
5. 15 Temmuz Ruhu suistimal edildi
15 Temmuz darbesini bertaraf eden muhafazakâr-dindar camia olmasına rağmen, 16 Temmuz’da bu camia tehlikeli, dinin ve cemaatlerin tehlikesini, laiklik ise nasıl bir nimet olduğu üzerine konuşulup, psikolojik algı yönetimi başlatıldı. Düşünün ki tankların önüne gece yatanlar, sabah 15 Temmuz Darbesinin müsebbipleri olarak gösteriliyor ve dinin, dindarlığın, cemaatlerin ve tarikatların ne kadar tehlikeli olduğu konuşuluyor, algısı oluşturuluyor. Oysa bu iktidarı getiren yine bu camia değil miydi? Sonuçta, öz yurdunda garip ve parya olmaya mahkûm edildi. Nitekim toplum psikolojisinde, 15 Temmuz ruhu da böylece büyük darbe aldı. O gece hem televizyonlarının başında, beklenen olası değişimi keyifle izlerken, birçoğu 16 Temmuz’dan itibaren sırf bir yerlerdeki bilmem ne başkanlığı, müdürlüğü görevinden dolayı çıkıp darbeleri lanetleme konuşmaları yaptırıldı. İşte 15 Temmuz ruhu bu sebeplerle öldürüldü. Neticede 15 Temmuzzedeler bedel öderken 15 Temmuzzadeler sefasını sürdü.
Sonuçta;
Nasıl ki dindar muhafazakâr camia bütün tepkileri/bedelleri göze alarak bu iktidarı meydana getirdiyse, olası bir yıkım yine muhafazakâr dindar camianın üzerine yığılacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer mesele ise, bugün Türkiye sadece kendini değil, İslam coğrafyasını ilgilendiriyor. İslam coğrafyası Türkiye’den yardım bekliyor, medet umuyor. Eğer Filistin’deki çocuk İsrail askerlerine “bekleyin elbet bir gün Müslüman Türk kardeşlerimiz gelecektir, siz o zaman görürsünüz” diyorsa, Türkiye’nin bugün sadece kendini ilgilendirmediğinin en güzel göstergesidir. Bugün bölünmek ümmete ihanettir. Üzerine düşeni yapmamak ümmete ihanettir. Ümmet karşısında yer alanları göreve getirmek yine ümmete ihanettir. Herkes aklını başına almalı. Bugün birlik, beraberlik, kardeşlik, samimiyet ve gayrete nasıl büyük bir ihtiyaç olduğunu idrak etmeli ve sendelediği yerden tekrar kalkarak, vatana ve millete hizmet için vatanın ve ümmetin gerçek sahiplerini dertlilerini önemli görevlere getirerek bu vatana, bu ümmete hizmet etmelidir.
NOT:
Benim siyasi yazı pek yazmadığımı yakın dostlarım ve okuyucularım çok iyi bilirler. Fakat gelinen noktada tarihe not düşmek için bu uyarıyı yapmak zorunda kaldım. Halis niyetimi Allah biliyor, kulun ne söyleyeceği ne düşündüğü umurumda değil. Bundan dolayı ödenecek bedellere de razıyım. Nitekim namaz kıldıran imam, bilerek ya da bilmeyerek hata yaparsa, cemaatten biri bunu fark ederse ve sübhanallah deyip onu uyarmazsa vebal cemaatte olur. Fakat İmam hatasında ısrar ederse, o zaman vebal İmamda olur. Rabbim birliğimizi kardeşliğimizi pekiştirsin. Vatana ve ümmete zeval vermesin.
Adnan Kalkan
Psikoterapist
Aile Bilim Kültür ve Eğitim Derneği Başkanı